9.Cumhurbaşkanı Sn. Süleyman Demirel 25 Ağustos’ta Hürriyet gazetesini ziyaret etmiş. Ziyarette Sn. Demirel’ in “... 2B yasasını ben referanduma götürseydim büyük çoğunlukla onaylatırdım...” dediği yazılıyor. Sn. Demirel’in bunu orman kenarında ve içinde yaşayan vatandaşlarımızı düşünerek söylediği de belirtiliyor. Kaybedilen alanları doğal yapılarına uygun olarak geri kazanacak (zor da olsa) bir yasal düzenleme yerine, fiili olguyu kabullenip paraya tedavül etmenin (bu paranın da elde edilemeyeceğine dair görüşler var) uzun vadede orman köylüsünü nasıl koruyacağını anlayamadıysam da, bunu da kendi algılama güçlüğüme verdim.
Türkiye’de bu referanduma gidildiğinde halkımızın 2B yasasını onaylamasını sağlamak bir yönetim becerisi değildir ve eğer öyle kabul edilir ise dahi, bir başarı değildir. Eğer bu bir başarı olarak algılanacaksa, Sn. R.T. Erdoğan da bu başarılı sonucu alacaktır. Çünkü bizim halkımız zaten bu sonucu bekliyor, istiyor. “İsteyene istediğini vereceğim, kabul ediyor musun?” diye sorulursa aksi bir cevap alınamaz. Bu soruya bu cevabı almak bir başarı mıdır, bilmiyorum. Eğer mutlak surette bir yönetim, ikna becerisinden bahsedeceksek Türk toplumunun bu yasayı reddetmesini sağlamalıyız. İşte bu gerçek bir başarıdır. Ama bu olmayacak. Bodrum’u Kuşadası’nı, Kilyos’u ve daha birçok yeri mahveden ve toplumun her kesimini temsil eden insanlardan şimdi yaptıklarının tersi yönde oy kullanmalarını bekleyemezsiniz. | "İsteyene istediğini vereceğim" |
Türkiye olumlu yönde değişmiyor
Sn. okurlar, anımsarsanız bu seçimlerde hiçbir şey değişmeyecek temelde, demiştim. İşte somut örnek; liderler değişiyor, temel yaklaşımlar değişmiyor. Çünkü her iki lider de aynı kaynaktan (bizim içimizden) çıkıyor. Bizim temel yaklaşımlarımız da değişmiyor. Önce bizler en temeldeki değer yargılarımızı değiştirmek zorundayız. Kayıtsız şartsız önce doğa, çevre, arkeolojik mirasa saygı, sonra nicelik olarak az ama nitelikli insan kaynağı oluşturma temel mantığımız olmalı. İyimser, reel politikçi yazarların düşündüğü gibi Türkiye gelişmiyor, olumlu yönde değişmiyor. Salt zorunluluklar nedeni ile bazı demokratik yasaların çıkarılması (bir başka deyişle üstyapı karar süreci; demokratikleşmeye tabii ki karşı değilim) toplumun altyapısının değişiyor olması demek değildir.
Çevreye, kendimize ve hiç kimseye saygımız yok, az okuyoruz, analitik ve uzun vadeli, toplumsal çıkarlar için ve yeni kuramlar, kavramlar geliştirici yönde düşünmüyoruz, bilgi üretmiyoruz. Anlı şanlı özel sektörümüz dahil, neresinden tutsanız elinizde kalıyor bu yapı. Bu dün de böyleydi, bugün de böyle ve yarın da böyle olacak.
Uyum yasaları ile, sivil olduğunuzu iddia etmekle, askere karşı olmakla (oluyor gibi yapmakla), demokratım demekle, liberal ekonomiyi savunmakla (gereklerini yerine getirmeden sadece savunmakla), her türlü özgürlükten yana gözükmekle bu altyapıyı değiştiremezsiniz. Altyapıyı değiştirmeden de üstyapıda değişiyor gibi gözüken şeyleri aslında sadece çürük temellere oturtmuş olursunuz. Bir gün gelir, yıkılması için deprem bile gerekmez. Ve en acısı yıkılanın yerine bir şey koyacak hiçbir birikimimiz ve hiç kimsemiz yok.
Dünyadaki ekonomi ve siyaset bilimi konusu olmuş hiçbir sistem kolay değildir. Hepsinin katılın veya katılmayın bir düzeni, bir teorik organizasyon yapısı vardır. Bizde ise bu düzenlerin hiçbirini kuracak ve sürdürecek donanımlı insan kaynağımız yoktur. Bu nedenle ülkemizde siyasiler birey olarak değişebilecekler ama tamamen bizi yansıtan, ortalama siyasi ve ekonomik tercihlerimiz daima iktidarda olacaklardır.